Hani böyle hafif manyaklıklar kaplar ya insanın bedenini. Daha doğrusu birikimdir onlar. Dünyaya kusmak istediklerin. İnsanların sana yaptıklarının birikimidir onlar.
Sınırsız, sorunsuz bir manyaklık içinde tek edilmişiz hepimiz. Ve bu manyaklık bizi içine çekiyor. Filmlerde olduğu gibi karanlık değil her yer. Aksine kan kırmızı.. Kar beyaz bazı yerlerde de, artık sadece kendim için üzülüyorum. Üzüldüm başkaları için, üzüldükçe yıprandım belki farkına varamadım. Belki farklı hayallerim vardı. İnsanlara katmak istediğim şeyler benim dünyadan aldıklarımın yanında çok fazla geldi. Ve bu dengesiz ilişki garip orantı bitirdi belki de beni.
Bir üstadım vardı vakti zamanında. Bir de bir arkadaşımın kokoreççi babası. Sen hep başaracaksın paçayı sen sıyıracaksın derdi arkadaşımın babası. Üstadım ise "hayat böyle evlat bir inip bir çıkacaksın. En tepeye vardığında çok sahiplenme verilen şey elbet gider yada alınır" derdi.
En tepeye oynamadım hiç. Aslında içten içe oynamış olabilirim. Ama bu normal bir şey yani insanın içinde hep bir güç hep bir tutku isteği olması. Kim yok derse bilin ki yalancı odur.
Ayrıca makarna bence dünyanın en huzur verici yemeğidir. Düşünsenize makarna kim yemez ki ? Kim yemiyorum derse bilin ki mide sıkıntısı yada kilo problemi vardır ondan yemiyordur. Neyse niye makarnadan konuşuyorum ki.
Ben mi çok alıngan oldum ? Yoksa bu yapılanlar mı sıktı bunalttı beni ?
Yoksa bilmiyorum neden böyle oluyor. Ölmekle yaşamak arasında ince çizgi derim ya hep. Evet ikisine de yakın değilim. Ortada adeta piç bir zombi gibiyim. Şimdi hangi tarafın çağrısına kulak vermeliyim onu bilmiyorum ?
İstediğimiz şeyleri elde etmek elbet kolay değil. Birileri olsun yada olmasın. Ben hep vardım ve var olmaya istediklerimin peşinde koşmaya devam edeceğim.
Ama dünya gözünü seveyim ya işimi bu kadar zorlaştırma yada hiç karışma...
Biterken çalıyordu ;